|

Boyalı kuş ya da bir başınalık: Sevim Burak

“Bir Başınalık, Boyalı Kuş olmaktır. Boyalı Kuş hikayesini bilir misiniz? Herhangi bir türdeki kuşu boyayıp sürüsünün içine saldığınızda diğer kuşların anında gagalarıyla onu parçaladığını görürsünüz. Kuş boya küpüne kendi iradesiyle dalsa, bu ölüm onun seçiminin sonucu olacağından göğüsleyebilir. Ama onu da başkasının iradesi boyamıştır. “

04:00 - 15/03/2024 Cuma
Güncelleme: 02:21 - 15/03/2024 Cuma
Yeni Şafak
Arşiv.
Arşiv.
HANDAN ACAR YILDIZ

Sevim Burak denildiğinde benim aklıma ilk gelen nitelik “Bir Başınalık”tır. Peki, nedir Bir Başına olmak? Neden yalnızlık yerine bu nitelendirmeyi tercih etmeliyiz? Çünkü Bir Başınalık yalnızlık değildir. Ev’in dışına atılmaktır. Ev nedir? İnsanın içinde kendini ev sahibi hissedebileceği yere ev deriz. Bu yer aile olabileceği gibi, millet, kültür, edebiyat çevresi gibi en küçüğünden en büyüğüne kadar her türlü ortam olabilir. En nihayetinde her topluluğun bir çatısı ve onu çevreleyen duvarları, diğer topluluklarla iletişim kurma düzeyini belirleyen pencere ya da pencereleri vardır. Bu pencereler bazen net bazen pusludur. Bir Başınalık ise hiçbir yerde kendini ev sahibi hissedememendir. Birilerinin bu hissi sana çok görmesidir. Bugün çoğu insanın, içinde bulunduğunu hissettiği durum, duygu ya da ortamdır Bir Başınalık. Çağ adını bilmediğimiz, tanımlayamadığımız duyguları bize sürekli yüklemektedir. Dışlanırken, ötekileştirilirken gerekçe olarak gösterilen nedenleri çoktan dışlamış olmaktır Bir Başınalık. Yalnızlık, seslenmek istediğinde seslenilecek kişinin yokluğudur. Bir Başınalık ise sesin seslenecek kişinin içinde kaybolmasıdır. Yalnızlık, ihtiyaç duyulanın yokluğudur. Bir Başınalık ise yokluğun ta kendisidir. Sevim Burak’ı yalnız bir yazar olarak nitelendirmek eksik kalır. O Bir Başınadır.

KUŞLARIN GAGALADIĞI KUŞ

Bir Başınalık, Boyalı Kuş olmaktır. Boyalı Kuş hikayesini bilir misiniz? Herhangi bir türdeki kuşu boyayıp sürüsünün içine saldığınızda diğer kuşların anında gagalarıyla onu parçaladığını görürsünüz. Kuş boya küpüne kendi iradesiyle dalsa, bu ölüm onun seçiminin sonucu olacağından göğüsleyebilir. Ama onu da başkasının iradesi boyamıştır.

Etraftaki her şey ona çarpar. Çarpar ama geri dönmez. Fizikte çarpıp geri dönenin çarpma sesini işitiriz. Çarpıp dönmeyen her şeyin sesi Bir Başına yazarda kaybolur. Gözlemleyen olmak isterken gözlemlediğine dönüşür o. Anlatmak istediklerinin yerine anlattıklarına dönüşür o. Bundan mütevellit Bir Başına yazarlar, mürekkepleriyle değil kanlarıyla yazarlar. Meselelere soğukkanlı yaklaşamamaları bundandır. Kanları ne kadar sıcak ve akışkansa yazdıkları da o kadar sıcak ve akışkandır. Okkalarındaki kanın gerçekliğine ve ısıtıcılığına o kadar güvenirler ki içlerinden geldiği gibi yazarlar ve anlaşılma kaygısı gütmezler.

Bir Başına yazarlar ayaklarındaki terliklerin ucuna hemen kaçıverirler. Ya da hemen orada tencerenin siyah dibine yapışıp kalırlar. Dünyayı kurtarmaya çalışmazlar. Kurtardıkları geminin kaptanı olmaya hiç hevesli değillerdir. Ne kendilerini ne de başkalarını savunmayı amaçlarlar. Kendi dertlerini ya da başkalarınınkini ortaya çıkararak çare aramaya kalkışmazlar. El ele vererek bir ülküye koşmak onlara göre değildir. Zira onlar soloyu koroya defalarca tercih ederler. Her şeyin neden bu kadar kötü olduğunu bilemeyeceklerini dile getirirler. Bu bilgi ve çıkarım onlarda yoktur. Zaten çıkarım yapmaktan nefret ederler.

YAZMAK BİR NEVİ BÜYÜDÜR

Nokta işaretini sevmezler. Zorunlu kalmadıkça kullanmazlar. Bazen zorunlu kaldıklarında da kullanmazlar. Kelimeleri birbirine teyellerler. Tanı koymaz, tespit yapmazlar. Sevim Burak gibi Bir Başına yazarların hikayeleri, kaybolacağı uçta görünüverir. Ölümü boyunlarında bir şal gibi taşırlar. Kendi çağlarında marjinal görünüp sonra anlaşılırlar. Topuklarından giren dikiş iğnesinin kalplerine batıncaya kadar yavaşça bedenlerinde ilerlemesini an be an hissederler.

Yazmak bir nevi büyüdür. Bir Başına yazar harfleri kendince belli bir sıraya koyar, seçer, yerleştirir. Sonra o sözcükler, onu okuyan üzerinde büyük bir etki oluşturur. Hiç tanımadığı ve onu hiç tanımayan kişinin yan yana dizdiği harflerden insan nasıl olur da böyle derinlemesine etkilenir? Bu, büyü değil de nedir? Bu büyüden sonuna kadar yararlanır Bir Başına yazar.

Gerçeği bir seferde çıkarıp yazamazlar Bir Başına yazarlar. Çünkü gerçekler zamanla anlaşılacağından kronolojiden nefret ederler. Şimdi’nin en zor anlaşılan zaman dilimi olduğunu bildiklerinden Şimdi’yi kullanır ama tüketmezler. Geçmiş, şimdi ve gelecek arasında onların en büyük kavgası Şimdi’yledir. Gerçeği, Şimdi’nin aynasını kırarak parlatırlar. Parçalanmışlığın ve ötekileştirilmenin yoğun olduğu öykülerinde Şimdi ne metroya biner ne de uçağa. Yalnız ve yalnızca bir sandala biner ve sallanmaya devam eder. Sevim Burak Bir Başına yazarlardandır. Gençliğinde terzilik de yapmış olan yazar, kelimeleri birbirine teyeller durur.



#Aktüel
#Hayat
#Tarih
1 ay önce