|

Entelektüel bir tarihçinin dünyasına yolculuk

Türk tarihi ve kültürü üzerine önemli çalışmalara imza atan fikir adamı Prof.Dr. İbrahim Kafesoğlu''nun biyografisini Prof. Dr. Abdülkadir Donuk kaleme aldı.Ötüken Yayınları arasında çıkan kitap entelektüel bir tarihçinin hayatını mercek altına alıyor.

Selçuk Karakılıç
00:00 - 21/10/2014 Salı
Güncelleme: 18:33 - 21/10/2014 Salı
Yeni Şafak
Entelektüel bir tarihçinin dünyasına yolculuk
Entelektüel bir tarihçinin dünyasına yolculuk

İbrahim Kafesoğlu, Türk tarihi ve kültürü üzerine çeşitli kitaplar, makaleler yazmış olmakla beraber hakkında yeterli seviyede biyografisi bulunmayan talihsizlerden biriydi; ancak öğrencisi Prof. Dr. Abdülkadir Donuk''un hazırladığı İbrahim Kafesoğlu isimli kitapta, biz, tarihçi/fikir adamı Kafesoğlu''nun yanı sıra, vefatından sonra hakkında yazılanları da görme imkânına kavuşmuş bulunuyoruz.

Türk tarihini bir bütün olarak değerlendiren ve ''eski kültür ve medeniyetimizi en iyi bilen'' Kafesoğlu, kaba ve brütal bir milliyetçiliği reddetmiş; aksine ''kültür'' milliyetçisi bir bilgindi. Şöyle ki, İbrahim Kafesoğlu gibi aydınların bir gelişme ve çıkış devresi vardır. Bu devre, kendinden önceki romantik aydınların eserleri ile birtakım idealist fikir adamlarının çalışmaları Kafesoğlu gibi geleceğin fikir adamlarını yetiştirirler. İşte İbrahim Kafesoğlu da, hem merakı hem de öğrenme iştiyakı sayesinde kendinden önce gelişip serpilmiş fikir ırmağına katkıda bulunmak için yola çıkanlardan sadece birisiydi. İbrahim Kafesoğlu, kendi fikir yolu macerasını şöyle anlatıyor:

''Ben, küçükten beri tarihe meraklı bir insan olarak biliyorum kendimi. Benim bir inancım vardı. Mensubu bulunduğum milletin gerçekten yüksek kalitede, insanlığa değer getirmiş bir cemiyet, bir topluluk olduğu inancı idi. Bu kanaatimin iki büyük besleyici kaynağı olmuştur.

GÖKALP ETKİSİ

Bunlardan biri Ziya Gökalp''tir. Çok şiirlerini ezberlemiştim vaktiyle. Ala Geyik hikâyesini şimdi bile okuyabilirim. İkincisi de Gökalp''ten sonra aynı izde yürüyen ve çok kuvvetli tesirleriyle yıkılmaz bir nesil yetiştiren merhum Nihal Atsız''dır. Onun da çok tesiri altında kalmışımdır. Romanlarıyla hikâyeleriyle… Yalnız, bu iki şahsiyetin bende uyandırdığı hayranlık yanında; eksik taraflarını da sezmemiş değilim. Onu da açıkça itiraf edeyim. Her ikisi, Türk milliyetçiliği, Türk vatanperverliği sahasında gerçekten erişilmez iki doruk noktasıdır. Fakat her ikisi de, bu meselenin romantik tarafını ele almış ve işlemişlerdir. Ziya Gökalp, bildiğiniz gibi masal yazmıştır, efsane yazmıştır, destan yazmıştır ve gerçekten Türk milletinin direkt olarak ruhuna, kalbine hitap etmiştir. Onu takip eden Atsız da, biraz tarihle uğraşmakla beraber, aslında bildiğiniz gibi şairdi, edebiyatçıydı. Beni doyurmayan ciheti şuydu: Ben istiyordum ki, bunlar bu romantik ve destanî plânda kalmasın. Eğer inanıyorsak ki, Türk milleti gerçekten yüksek bir medeniyetin sahibidir: bunu biz kimsenin itiraz edemeyeceği tarihî delillerle ispatlayalım. İşte ben, bu yola saptım. Onlardan farkım bu. Ve 25 yılımı verdim. Önce, yakın olduğu için Selçuklu tarihiyle başladım ve hayranlıkla seyrettim ki, Selçuklu devri gerçekten insanlığa yeni bir çağ açan büyük bir devir. Şimdi 15 yıl kadar bu mesele üzerinde çatıştım. Fakat ikinci bir eksiklik ortaya çıktı. Peki, bu Selçuklular nerden geldiler? Bunlar kimlerdi? Bunlara bu büyük medenî vasfı veren ataları nasıl insanlardı, neler yapıyorlardı? Hatta o kadar teferruata indim ki, günlük hayatları neydi, sabahleyin kaçta kalkıp ne iş yapıyorlardı? Kadınları ne yapardı, erkekleri ne yapardı? Ve tabiî, pek çok vesika buldum. Son 25 yılımı buraya hasrettim ve gördüm ki, gerçekten gayri kabil-i mukayese bir cemiyettir ve biz bu büyük cemiyetin torunlarıyız...''

TARİHE FARKLI BAKIŞ

İbrahim Kafesoğlu, ait olduğu milletin nasıl bir medeniyete sahip olduğunun idraki içindeydi ve bu fark edişin sonuçlarını eserleriyle göstermişti. Selçuklu tarihi ve kültürü üzerine yazdıkları titiz bir gayretin ve emeğin ürünüdür. Basit bir tarih taraması değildir onun yazdıkları; aksine Selçukluların neredeyse ''bir gününe vakıf olmak'' için gece gündüz çalışmış olması onun tarih ilmine bakışını gösterir. Kafesoğlu''nun Türk tarihçiliğine asıl katkısı ise meselelerimize ''yerli ve daha içeri''den bakabilmesidir. Batılı tarihçi ve fikir adamlarının ileri sürdüğü çağ sistemi (İlk Çağ, Orta Çağ, Yeni Çağ)nin Türk tarihine uymadığını açıklayan ve bunun değiştirilmesi gerektiğini söyleyen de İbrahim Kafesoğlu''ndan başkası değildir. Kafesoğlu''nun bu konudaki görüşleri şöyledir:

''Batı örneğine uyarak üniversitelerimizde ve okullarımızda çağ taksimi sisteminde yürüdüğümüz hâlde, kendi tarihimizin çağlarını tespit etmiş değiliz. Meselâ, dört bin yıllık mazi biçtiğimiz Türk tarihinin Eski Çağı nasıl başlar ve hangi tarihlerde sona erer, bilmiyoruz. Çağ taksimini doğrudan doğruya Batı''dan aldığımız için, bizde Eski Çağın öğretim ve araştırma konularını, tıpkı Avrupa''daki gibi, kısmen Sümer, Akad, Asur, Babil, Urartu vb. tarihleri, fakat büyük bir ekseriyetle Grek-Roma tarih ve kültürleri teşkil eder. Avrupalı kendi tarihi gelişiminde adları geçen kavimlerle münasebeti meçhul bulunan Türk tarihine yer vermemekte ne kadar haklı ise, üniversitelerimizdeki Türk tarih mensuplarının Eskiçağ Türklüğünü dikkate almamaları ve milletimizin bugüne kadarki oluşunun ilk sosyal ve kültürel belirtilerinin önemini gözden kaçırmaları o derecede yanlış bir harekettir. Ayrıca Batılı milletlere yön vermiş olan Antik çağ medeniyetinin Türk çocuklarına tafsilâtlı bir şekilde öğretilmesi yolu ile, Türk toplumunda meydana getirdiği millî kültür duygularını zayıflatıcı tesiri üzerinde de önemli durmak gerekir.''

Türk Millî Kültürü, Türk-İslâm Sentezi, Selçuklu Tarihi gibi eserlerin yazarı İbrahim Kafesoğlu''nun hayatı, tarihçiliği ve fikir adamlığını ve entelektüel bir tarihçinin hayat macerasını merak edenler, öğrencisi Abdulkadir Donuk''un yazdığı biyografisini okumalıdırlar.

Kitabın künyesi:

Prof. Dr. İbrahim Kafesoğlu

Abdulkadir Donuk

Ötüken Neşriyat

2014

239 sayfa

9 yıl önce