|
Soruları hamallara taşıtmak
Yoksunluk gerçeği ile geçişkenliği olmayan bir 'yanyanalık' içinde yaşamaya giderek hepimiz alışıyoruz.

Toplumun büyük bir kesimini temsil ettiğini söyleyen kitlesel hareketlerden hiçbiri, hayatın her köşesine sinen kötülüklerden üstüne az da olsa bir vebal payı almaya yanaşmıyor.

Toplumsal hareketler muhasebeden bu kadar nasipsiz olunca, kendilerini o hareketler üzerinden tarif edenler de zaman içinde hızla gerçekle bağını kaybediyor.

Kendini toplum için bir çıkış noktası, bir çare olarak gören gruplaşmalara yakından baktığımızda, çok büyük bir kısmının, etraflarına hiç bakmayan kurmaca bir dünyanın içinde yalıtılmış bir sağır teoriye tutunarak yaşadıklarını görüyoruz.

“Biz aslında bu dünyada misafiriz sevgili misafirler” diye başladı sözlerine sempozyumdaki konuşmacı ve “Bana ayrılan süre boyunca bizi sessizce kendimizi dinlemeye davet ediyorum değerli dinleyiciler” diye devam etti. Salonda on dakika boyunca derin bir sessizlik hüküm sürdü ve bu muhtemelen salondakilerin pek çoğu için son on yılın sükûnet içinde geçirilen yegâne zamanıydı.

Büyükçe bir büro tutup içine birkaç sandalye ve bir kürsü koyunca, dünyayı kurtaracak asgari düzeneği kurmuş gibi hissediyoruz kendimizi.

İnsanlığı yeniden inşa etmemiz gereken yer; teorik havasızlığın yaşandığı o salonlar değil, hatta çoğu zaman sokaklar bile değil, önce kendi hayatımız!

“Nerede yaşıyorsun?” diye sordu biri. “Bu çok ağır bir soru!” diye mırıldandı diğeri.

Değişen dünyanın hayatlarımıza bizi yoldan çıkaran birçok yeni alışkanlıklar getirdiğinden hepimiz şikayetçiyiz. Peki, bunlar olurken biz neredeydik?

Zaman zaman başkalarının yaptıkları sebebiyle yaşadığımız mağduriyetler oldu; ama Allah aşkına, hayatımızdaki bütün bu savrulmalara bahane olacak, bütün bu kapılmaları açıklayabilecek kadar çok mu?

“Bu dünyada olup bitenlerin/ Olup bitmemiş olması için/ Ne yapıyorsun” diyor 'Sessiz Müzik'te eli öpülesi şair, üstad Sezai Karakoç.

Her gün 'insanlık' hakkında bunca cümle kurmaya neden ihtiyaç duyuyoruz; kendimizi kendimize ikna etmek için mi?

O kadar çok havalı tarif üretiyoruz ki her gün hakkında, artık tariflerden hayata dokunamaz hale geldik!

Daha fazlasını istediğimiz her şey, hamarat kurtçuklara dönüşüp ayağımızın altındaki zemini usul usul kemirmeye başlıyor. Buna sanki, daha fazlasını bilmek için yaptığımız şeyler de dahil oldu son zamanlarda!

“Kıyamet, dörtnala koşan kuzgunî siyah bir at misali hızla yaklaşmaktayken, dünya denen hırsız görme kabiliyetimizi kimbilir kaç kez çaldı bizden!” diyor Muhyiddin Şekûr'un mübarek şeyhi.

Hiç yerinden kıpırdamayan, kalbiyle toprağın derinlerine kök salan insanlar da var.

“Göremiyorsan, boşa gözünü ovuşturma” dedi meczup, “kalbinin tozunu sil!”
#yanyanalık
#geçişkenliK
#Muhyiddin Şekûr
9 yıl önce
Soruları hamallara taşıtmak
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?
Nazlı seçmen günlerinde siyaset